Türkiye’nin egemenliğini tanımayan ve komşularıyla ticaretini “suç” ilan eden bir davaya Türkiye’de alkış tutanların olduğunu görüyoruz. Bunların durumu ibretliktir. Muhalefet edeceğim derken ülkeye ihanet noktasına sürükleniyorlar.
Kamuoyuna önce “Rıza Sarraf davası”, daha sonra ise “Hakan Atilla” davası olarak yansıyan ABD’de görülen kanunsuz dava da ABD’nin son dönemde Türkiye’ye yönelik en büyük tehditlerinden biridir. Konu yolsuzluk rüşvet değil. Dava, Türkiye’deki kimi işbirlikçilerin iddia ettiği gibi bir “yolsuzluk” ya da “rüşvet” davası değildir. Zaten Türkiye’deki bir yolsuzluk iddiasının ABD mahkemelerinde görüşülme olanağı yoktur. Eğer bir yolsuzluk suçlaması olsaydı bu ABD mahkemelerinin görev alanına girmezdi.
İddianamesinde açıkça ilan edildiği üzere, yargılamanın asıl konusu İran’a yönelik ABD ambargosunun delinmesidir. Ancak bu durumda da yargılama kanunsuzdur. Çünkü Türkiye’nin İran’a yönelik bir ambargosu olmadığı gibi uluslararası bir ambargo da söz konusu değildir.
Türkiye ve İran arasındaki ticaretin ABD tarafından yargılandığı görülmektedir. Bu dava açıkça Türkiye’nin egemenliğini hedef almaktadır. Türkiye’nin başka bir ülkeyle yaptığı ticaret, ya da para alış-verişi üçüncü bir ülkede yargılama konusu yapılamaz. ABD küstahça kendisini dünyanın hem hâkimi hem de savcısı zannetmektedir. Hedef Türkiye-İran dostluğunu baltalamaktır. Davanın savcısı tarafından hazırlanan sözde şemanın başında İran İslam Cumhuriyeti Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney ve önceki Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinecad’ın isimleri görülmektedir. Davanın hedeflerinden biri de Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Bu durum bile başlı başına Türkiye-İran dostluk ve ticaretinin yargılandığını göstermektedir. Türkiye ve İran ABD ve Batı basınında “suç ortağı” olarak ilan edilmektedir. Davanın zamanlaması da ilginçtir. Türkiye’nin Rusya ve İran’la birlikte Suriye’de kalıcı barışı sağlamaya çalıştığı bir dönemdeyiz. Yine de ABD’nin Zarrab tertibinin Türkiye’yi teslim alamadığını, Türkiye’nin Batı Asya’daki komşularıyla ilişkilerini daha da kuvvetlendirdiğini söylemeliyiz.
Türkiye'nin egemenliği tanınmıyor. ABD ve işbirlikçileri Türkiye’de bir kamuoyu yaratmak için ısrarla “rüşvet, kara para, kol saati, ayakkabı kutusu” edebiyatı yapmaktadır. İlkokul çağındaki bir çocuk bile konunun “kol saati” değil, İran’a yönelik ABD ambargosunu delmek olduğunu bilmektedir.
Ortada bir yolsuzluk varsa bunlar bağımsız Türk mahkemelerinde yargılanacaktır. New York mahkemelerinde değil. Türkiye, ABD’nin 51. Eyaleti değildir. “Rüşvet, yolsuzluk” edebiyatıyla perdelenen şey Türkiye’nin milli egemenliğidir.
Davanın savcısının “sürekli ensenizdeydik” beyanı da oldukça dikkat çekidir. Bu ABD’nin Türkiye’de usulsüz dinleme ve izleme yaptığının açık itirafıdır. ABD yargı makamlarının ya da kolluk güçlerinin Türkiye’de dinleme ve izleme yetkisi bulunmamaktadır. Dava bu yönüyle de gayrı meşrudur.
Davanın başından sonuna kadar her aşamasında FETÖ’nün izi vardır. ABD’nin kuklası olan FETÖ’cüler, Türkiye düşmanı her olayda olduğu gibi bu davada da devrededirler. Ergenekon ve Balyoz tertiplerini yapan kaçak hâkim ve savcılardan, CHP milletvekili unvanı kullanan ve bugün ABD’de yaşayan kimselere kadar uzun bir FETÖ’cü listesi dava için seferber olmuştur.
Türkiye’nin egemenliğini tanımayan ve komşularıyla ticaretini “suç” ilan eden bir davaya Türkiye’de alkış tutanların olduğunu görüyoruz. Bunların durumu ibretliktir. Muhalefet edeceğim derken ülkeye ihanet noktasına sürüklenenler vardır.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ABD’de görülen davayla eş zamanlı olarak gündeme getirdiği, kamuoyunu ikna etmeyen ve belgeleri basınla paylaşılmayan bu yüzden de “balon” olarak kalan iddialarının da bu operasyonun bir parçası olduğunu söyleyebiliriz. ABD’deki dava için Türkiye’de kamuoyu yaratma görevi bu çevreye verilmiştir.
Hem CHP, hem de HDP sözcüleri Türkiye’nin egemenliğini tanımayan söz konusu davayla ilgili ısrarla şahsi bir dava algısı yaratmaya çalışmaktadır. ABD’nin AKP’yi iktidardan indireceği ve kendilerini iktidara getireceği hülyalarına bile kapılmışlardır. Bunları uyarıyoruz. Muhalefetle ihaneti birbirine karıştırmayın. Türkiye’de siyaset yapan hiçbir güç, Türkiye’nin egemenliğinin karşısında yer alamaz. Artık dünya Avrasya çağına girmiştir. ABD’nin siyasi, ekonomik tehditlerini savuşturacak birikim Türkiye’de vardır. Türkiye, İran, Irak, Suriye, Rusya birlikteliğini engelleyemeyecektir.