1980 ihtilali sonrası…
Kenan Paşa Devlet Başkanı… Astığı astık, kestiği kestik. Tüm siyasilerin tutuklandığı, bir sağdan, bir soldan gençlerin asıldığı, binlerce gencin cezaevlerinde tutuklu bulunduğu, her gün bir sıkıyönetim bildirisinin yayınlandığı yıllar. Memlekette huzur ve sükûnet kısmen sağlanmış ama enflasyonla baş edilememiş. Bir gün yetkililerden biri gelir, Paşa”ya:
-Paşam enflasyon çok yüksek düşüremiyoruz, der.
Kenan Paşa'nın şu cevabı verdiği söylenir:
-Bir sıkıyönetim bildirisi de enflasyonu düşürmek için yayınlayalım.
***
80 İhtilali yapıldıktan sonra ABD'li bir yetkilinin, “Bizim çocuklar idareye el koymuş” dediği söylenir. Kenan Paşa cumhurbaşkanı olduktan sonra zamanın ABD başkanı ile görüşmek için randevu talep eder. Ancak bir müddet talebine olumlu cevap verilmez. Bizimkilerin ısrarı üzerine ABD'li yetkili:
-Başkan çok yoğun, siz ABD'ye gelin, biz başkan müsait olduğu zaman size haber veririz. der.
Kenan Paşa ABD'ye gider, bir, iki üç gün kimseden ses yok. Sonra ABD'li yetkili bizimkileri arar, başkan falanca gün, şu saatlerde müsait görüşebilirsiniz der ve 15 dakikalık bir görüşme gerçekleştirilir.
Ertesi gün bu görüşme bizim basında göklere çıkarılır. TRT'de saatlerce bu konu ile ilgili yayınlar yapılır.
ABD Türkiye ilişkileri bu minval üzerine yürür yıllarca.
***
Yılını tam hatırlamıyorum, Özal dönemi. Türk sinemasının hali içler acısı. Sinema salonları bir bir kapanmış, mevcut salonlarda da Amerikan filmleri gösteriliyor. Pek yerli film çekilmiyor, çekilenler de salonlarda gösterime sunulmuyor veya izlenmiyor. Derken Özal bu konuya el atmak istiyor. Çevresindekilere:
- Sinemalarımızda %25 Türk filmi gösterilmesini zorunlu hale getirelim, diyor. Yani gösterimdeki 4 filmden biri yerli yapım olacak.
- Başarabildi mi sizce?
- Hayır, başaramadı.
Amerikalı yetkililer devreye girdiler. Siz bizim filmlerimize kota uygularsanız, biz de sizin tekstilinize kota uygularız dediler ve bu kararın çıkmasını engellediler.
Devletler arası ilişkiler böyle yürüyor maalesef.
Zamanla kaliteli yerli filmler yapıldı. Sinema salonları açıldı. Türk sineması canlandı.
***
Hiç unutamadığım, içimde çok derin bir sızı bırakan bir olayı daha anlatmak istiyorum. Tansu Çiller başbakan. Yine bir ABD gezisi…Başkan Clinton… Türk ve ABD'li yetkililer yemek masasında. Epeyce uzun bir masa… Çillerle, Clinton arasında 8-10 kişi var. Bir ara Clinton öne eğiliyor, Tansu Çiller de eğiliyor ve başkan Clinton el işareti ile Çiller'i yanına çağırıyor. El işaretini emir telakki eden Çiller, liseli bir genç kız gibi Clinton'un yanına geliyor. Daha sonra toplam 20 dakikalık bir görüşme gerçekleşiyor ABD başkanı ile TC başbakanı arasında.
İster birinin densizliğine verin, isterse diğerinin toyluğuna…
Bu günleri yaşadı bu millet.
ABD başkanlarının densizliği bu kadarla da sınırlı değil. Rahmetli Ecevit'in bir görüntüsü var ki içler acısı. Rahmetli nazik adam, eli bağlı saygılı bir şekilde dikiliyor, ya diğeri ? Kıçını masanın üstüne koymuş, pişkin pişkin sırıtıyor.
***
Ya Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Mesut Yılmaz'ın, Romanya'da bir kumarhanede burnuna yumruk yiyip, burnu sargılı bir vaziyette Türkiye'ye gelmesine ne dersiniz?
***
Yukarıda verdiğim örnekler basına intikal edenleri. Ya kapalı kapılar ardında neler oldu kim bilir?
Tayyip Erdoğan 2002'de Ak Parti'yi kurup ABD ziyareti yaptığında, kırmızı halılarla, krallar gibi karşılandı ya… Hep ABD'den icazet aldığı söylendi. Menderes'e, Demirel'e, Özal'a söylendiği gibi. Mesut Yılmaz'ı, Tansu Çiller'i saymıyorum. Onlar zaten 23 Nisan başbakanı gibi biri gelip, biri gitti.
İster icazetli olsun, isterse olmasın, Tayyip Erdoğan ülkenin son 15 yılına damgasını vurdu. İlk yıllar çok iyi geçti. ABD ile hiçbir sorun yaşamadık. Ta ki 2009 Davos görüşmelerine kadar. Davos'ta çekilen “One minut” e kadar. Bence ipler o gün koptu. Bir daha da düzelmedi. Bugünlere geldik. Son günlerde yaşadıklarımız ayrı bir yazı konusu.
Bir anket yapılsa, en sevdiğiniz lider kim diye sorulsa muhtemelen Tayyip Erdoğan çıkar. En kızdığınız siyasetçi kim diye sorulsa, yine Tayyip Erdoğan çıkar. Ama sevenleri kızanlarından fazladır. Bunu bilmek için müneccim olmaya gerek yok.
Yukarıda verdiğim örneklerden sonra bu milletin Tayyip Erdoğan'ı niye çok sevdiği anlaşılmıyor mu?